Anne Sütündeki Mikropların Faydaları
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), bebeklerin en az altı aylık olana kadar sadece anne sütü ile beslenmesini önermektedir. Emzirmenin hem emziren anne hem de bebek için pek çok avantajı vardır.
Klinisyenler ve araştırmacılar arasındaki genel fikir birliği, anne sütünün neredeyse steril bir sıvı olduğuydu. Son on yıldaki bilimsel gelişmeler, insan sütünde çok çeşitli kültürlenebilir mikropların olduğunu gösterdi. İnsan sütünden izole edilen bakterilerin çoğu Staphylococcus, Streptococcus, Lactobacillus ve Bifidobacterium türlerine ait olduğu ortaya çıkarıldı. Tipik bir bebek her gün ortalama 800 mililitre (mL) süt tükettiğinde, aynı anda 1 x 105 ve 1 x 107 bakteri tüketirler. Ama bu bakteriler zararlı değil, bebeğin gelişiminde muazzam öneme sahip yararlı bakteri grupları.
İnsan anne sütünde bulunan bakterilerin kökeni bilinmemektedir. Ancak çalışmalar, bunların varlığının, gebeliğin üçüncü trimesterinde başlayan ve doğumdan sonra emzirme dönemi boyunca devam eden perinatal dönem ile doğrudan ilişkili olduğunu göstermiştir. Anne sütü mikrobiyotasının önerilen kökenlerinden bazıları, annenin derisinden kolonizasyonu, emzirme sırasında bebeğin ağız boşluğunu veya entero-meme yolu yoluyla annenin gastrointestinal sistemini içerir.
Anne sütü mikrobiyotasının bileşimine katkıda bulunabilecek çeşitli faktörler vardır, bunlardan bazıları genetik faktörler, bebeğin vajinal veya sezaryen ile doğmuş olup olmadığı, annenin antibiyotik kullanımı, annenin hamilelik boyunca ve doğum sonrası dönemde besin alımı, günün saati, emzirme dönemi ve ayrıca anne ve bebeğin ikamet ettiği coğrafi bölge gibi. Bu faktörler annenin cildinin, ağız boşluğunun, vajinanın ve gastrointestinal sistemin mikrobiyotasını ve ayrıca bebeğin mikrobiyomunu etkileyebilir.
Bu faktörlerin rolü, birçok araştırmacıyı anne sütü mikrobiyotasının bileşimini modüle etmek için kullanılabilecek potansiyel yaklaşımları araştırmaya yöneltmiştir. Örneğin, önceki çalışmalar, annenin yağdan zengin beslenmesinin yenidoğan mikrobiyomunun bileşimini değiştirebileceğini göstermiştir. Bu nedenle hamile kadınlar için uygun beslenme ve yaşam tarzı danışmanlığı, bebeklerinde mikrobiyomdaki dengesizlikler sonucu ortaya çıkabilecek bazı hastalıkların riskini azaltma potansiyeline sahiptir.
Ek olarak, vücut kitle indeksi (BMI) daha yüksek olan kadınlardan elde edilen anne sütü, daha fazla Lactobacillus ve Staphylococcus bolluğunun yanı sıra daha düşük Bifidobacterium bolluğu ile ilişkilendirilmiştir.BMI, annelerin besin durumu ile mutlaka ilişkili olmasa da, anne BMI ve süt mikrobiyomu arasındaki bu ilişki daha fazla çalışmayı gerektirmektedir.
İlginç bir şekilde, doğum şekli, insan anne sütünün mikrobiyomundaki farklılıklarla da ilişkilendirilmiştir. Bu amaçla yapılan bir çalışmada, elektif sezaryen geçiren kadınların anne sütünün, çocuklarını vajinal yolla doğuran kadınların sütüne kıyasla daha düşük Leuconostoc ve Weisella türlerinin yanı sıra daha yüksek Acinetobacter türleri içerdiği bulunmuştur. Özellikle, anne sütü mikrobiyotasındaki bu farklılıkların işlemin kendisinden kaynaklandığına inanılmamaktadır, bunun yerine doğum sırasında meydana gelen ve belirli mikroorganizmaların memeye bulaşmasına katkıda bulunabilecek fizyolojik stres ve hormonal sinyallemenin yokluğundan kaynaklandığına inanılmaktadır.
Anne sütünün bebek mikrobiyom gelişimine etkisi
Doğumda, bir bebeğin mikrobiyom çeşitliliği sınırlıdır. Bebeğin bağırsak florası büyük ölçüde Enterobacteriaceae’den oluşur. Birkaç çalışma, bebek gastrointestinal sisteminin erken kolonizasyonundaki varyasyonların, nekrotizan enterokolit ve çölyak hastalığından inflamatuar bağırsak hastalığı ve inflamatuar bağırsak sendromuna kadar çeşitli hastalıkların hem kısa hem de uzun vadeli risklerine katkıda bulunabileceğini göstermiştir. Bebeklik döneminde mikrobiyomun uygun şekilde gelişmesinin astım, alerji ve hatta bazı otoimmün hastalık riskini azalttığı da gösterilmiştir.
Anne sütündeki mikropların bebeğin mide-bağırsak sistemine doğrudan girmesine ek olarak, anne sütü ayrıca bebek mikrobiyomunun gelişimine katkıda bulunan çeşitli diğer biyomoleküllerden oluşur. Daha spesifik olarak, insan anne sütü glikanlardan, proteinlerden ve yağ globüllerinden oluşur ve bunların en dikkat çekenleri insan sütü oligosakkaritlerini (HMO’lar) içerir. Bugüne kadar, yüksek düzeyde kompleks konjuge olmayan glikanlar olarak tanımlanan insan anne sütünde 200’den fazla farklı HMO tanımlanmıştır.
HMO’lar üst gastrointestinal sistemde meydana gelen enzimatik hidrolize dirençli olduklarından, bu biyomoleküller, Bifidobakteriler de dahil olmak üzere çeşitli bakteriler için bir enerji kaynağı olarak hareket etmek üzere bağırsak mukozasına başarılı bir şekilde ulaşır. Bu nedenle, insan anne sütündeki HMO’lar, bu mikroorganizmaların homeostazına katkıda bulunarak küçük bebeklerde bağırsak mikrobiyotasının gelişiminde önemli bir rol oynar.
Anne sütünden bebeğe antikor aktarımı da yenidoğan bağışıklık sisteminin gelişmesinde önemli bir role sahiptir. Özellikle son araştırmalar, anne sütünde bulunan immünoglobulin A’nın (IgA), izotipleri ve alt sınıflarının yanı sıra bebek mikrobiyomunu düzenlemek ve IgG’nin zararlı patojenleri tanımlama ve ortadan kaldırma yeteneğine katkıda bulunmak için çok önemli olduğunu bulmuştur.